31 Ekim 2012 Çarşamba

2012 Diş Hekimliği Taban Puanları


SıraÜniversite AdıProgramın AdıTaban P.
1Yeditepe ÜniversitesiDiş Hekimliği (Burslu)509,31440
2Bezm-i Alem Üni.Diş Hekimliği (Burslu)489,51208
3Şifa ÜniversitesiDiş Hekimliği (Burslu)488,29987
4İstanbul ÜniversitesiDiş Hekimliği484,23439
5Hacettepe ÜniversitesiDiş Hekimliği483,66345
6Medipol ÜniversitesiDiş Hekimliği (Burslu)479,72805
7Marmara ÜniversitesiDiş Hekimliği479,32745
8Ege ÜniversitesiDiş Hekimliği478,89241
9Ankara ÜniversitesiDiş Hekimliği478,69275
10Gazi ÜniversitesiDiş Hekimliği477,92839
11İstanbul Aydın Üni.Diş Hekimliği (Burslu)477,37878
12Gazi ÜniversitesiDiş Hekimliği (İngilizce)476,92521
13Yeni Yüzyıl ÜniversitesiDiş Hekimliği (Burslu)476,46888
14Başkent ÜniversitesiDiş Hekimliği (Burslu)476,32697
15Kocaeli ÜniversitesiDiş Hekimliği475,89485
16Osmangazi ÜniversitesiDiş Hekimliği475,85262
17Akdeniz ÜniversitesiDiş Hekimliği475,84818
18Çukurova ÜniversitesiDiş Hekimliği475,76737
19Katip Çelebi Üni.Diş Hekimliği (İngilizce)475,55586
20Selçuk ÜniversitesiDiş Hekimliği474,95869
21Erciyes ÜniversitesiDiş Hekimliği474,05858
22Abant İzzet Baysal Üni.Diş Hekimliği473,36322
23Gaziantep ÜniversitesiDiş Hekimliği473,32393
2419 Mayıs Beyazıt Üni.Diş Hekimliği472,88755
25İnönü ÜniversitesiDiş Hekimliği472,36764

Öğrenciler üniversite tercihlerini yaparken sadece bugünün değil geleceğin de mesleğini seçmeye çalışıyor. Bu seçim yapılırken de saygınlık, kariyer olanakları, gelir gibi pek çok kriter dikkate alınıyor. Konunun uzmanı değilim ama bir gözlemci olarak diş hekimliğinin gelecekte daha da popüler hale geleceğini düşünüyorum. Bu kanıya varmamın başlıca sebepleri şunlar:

İnsanlar her geçen gün hem sağlıklarına, hem de estetiğe daha çok önem veriyor ve dişler, dış görünüşün en önemli parçası sayılıyor. Sadece İstanbul'da değil, Türkiye'nin her yerinde diş sağlığına ve ortodentik tedavilere harcanan paralar artıyor. Sürekli yeni diş hastaneleri açılıyor.

Bence en önemlisi ülkemizde müthiş bir sağlık turizmi yaşanıyor. Arap turistler, Türkiye'deki hizmet kalitesinin kendi ülkelerine göre yüksek olmasından; Avrupalı turistler ise Türkiye'deki sağlık hizmetinin kendi ülkelerine göre oldukça ekonomik olmasından dolayı ülkemizi tercih ediyor. Yakın geçmişte sağlık turizmi denince aklımıza sadece termal zenginliklerimiz gelirken bugün artık yetişmiş insan gücümüz öne çıkıyor. Şimdilerde dünyaca tanınan kalp, göz ve diş doktorlarımız var.

Bunlarla birlikte meslek seçerken, hele ki böylesine teknik bir branş seçerken şunu unutmamak gerekir: En az önünüzdeki 25-30 sene uğraşacağınız bir dal seçiyorsunuz ve mutlak bunun severek yapacağınız bir iş olduğundan emin olun. Ayrıca, bir meslek dalının gelecekte yükselecek olması sizin de o meslekte yükseleceğinizi garanti etmez. Her meslekte olduğu gibi saygınlık elde etmek ya da çok para kazanmak istiyorsanız diş hekimliği bölümüne girmeniz yetmez, mesleki anlamda da kendinizi geliştirmeniz ve başarılı olmanız gerekir.

18 Ekim 2012 Perşembe

İstanbul'da SBS Taban Puanı En Yüksek 10 Lise

2012 yılı SBS sonuçlarına göre İstanbul'daki en iyi 10 lise, taban puanlar baz alındığında aşağıdaki şekilde sıralandı:

SıraLise AdıTaban Puan
1Özel Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi 497,414
2Galatasaray Lisesi 496,463
3İstanbul Lisesi 495,094
4Özel Fatih Fen Lisesi 495,055
5Beşiktaş Kabataş Erkek Lisesi 493,891
6Atatürk Fen Lisesi 492,481
7Özel Beylikdüzü Fatih Fen Lisesi 492,442
8Özel Maltepe Coşkun Fen Lisesi 491,372
9Özel Fatih Anadolu Lisesi 490,768
10Özel Kasımoğlu Coşkun Fen Lisesi 490,128

* Bu okulların yanı sıra Özel Amerikan Robert Koleji 495,000, Özel Üsküdar Amerikan Lisesi ve Alman Lisesi de 493,000 taban puanla ön kayıt almıştır.

17 Ekim 2012 Çarşamba

Okul Derslerinin Önemi

Lise derslerinde alınan notların üniversite girişine etkisini belirleyen Ortaöğretim Başarı Puanı (OBP) 1982 yılından bu yana hesaplanmaktadır. Bu puan, 1999 yılından sonra okul ÖSS başarı ortalamasının da hesaplamaya dahil edilmesiyle Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanı (AOBP) adını almıştır. Hesaplama şekli ve sınava ağırlığı ise özellikle son 10 yılda sıkça değişikliğe uğramıştır.

Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanı'nın nasıl hesaplandığı gibi detaylara girmeyeceğim ama bu puanın sınava ne kadar etkisi olabileceğinden kısaca bahsedeceğim. Bugün itibariyle bir öğrencinin AOBP'si en az 250, en çok 500 olarak hesaplanmaktadır. Bu puanın da %12'si sınav puanınıza eklenmektedir. Yani bir öğrencinin sınav puanı hesaplanırken lise derslerinden gelen başarı puanı en düşük 30, en yüksek 60'tır. Bu da sınavda alınabilecek toplam puanın yaklaşık %11'ine denk gelir (AOBP'nin etkisi, 2000 yılında %21'lerdeydi).

Başarı puanınız hesaplanırken Lise 1. sınıftan başlayarak aldığınız tüm karne notları dikkate alınır. Okul derslerinin etkisi nedeniyle üniversite sınavı, aslında Lise 1'in ilk dönemiyle başlar.  Lise notlarınızı yüksek tutarak sınav puanınızı 30 puana kadar artırmanız mümkündür. Eğer iyi bir üniversitede okumak istiyorsanız okul notlarınızı yüksek tutmak bir tercih değil, zorunluluk haline dönüşür.

AOBP'nin hesaplama metodu karmaşıktır. Ancak, bu hesaplara hiç girmemenin -biraz da çetin- bir yolu var: O da okul birincisi olmak. Çünkü, okul birincileri en yüksek ortaöğretim başarı puanını alır. Üniversite girişte en başarısız okulda da okusanız, eğer okul birincisiyseniz 500 tam puanı alırsınız.


16 Ekim 2012 Salı

Sınavda Zamanı İyi Kullanmak

Üniversite sınavıyla ilgili gerçek şu ki siz ne kadar az ya da çok hazırlanmış olursanız olun, hatta sınavda ne kadar fantastik çözüm yolları üretmiş olursanız olun; sınav sonucunuzu cevap kağıdına işaretlediğiniz şıkların doğruluğu belirleyecek. Yani hedef doğru yanıtları bulmak. Ancak, bir şart daha var ki o da bu işi verilen süre içerisinde yapma zorunluluğu. Dolayısıyla zaman, bu sınavın en önemli unsurlarından biri.

Birçok öğrenci zaman sorunu yaşadığından bahseder. Kimi ucu ucuna yetiştirdiğini ve bazı soruları yeterince dikkatli çözmeye vakti kalmadığını söylerken, kimisi de birçok soruyu hiç okuyamadığını ve bu yüzden başarısız olduğunu söyler. Öncelikle sınavda zamanla ilgili ilk amacınız tüm soruları okuyabilmek olsun. Okumaya vaktiniz kalmayan sorular içerisinde çok iyi bildiğiniz bir soru olduğunu sınavdan sonra görmek, oldukça can sıkıcıdır.

TYT sınavı bildiğiniz gibi 40 Türkçe, 20 Sosyal, 40 Matematik ve 20 Fen Bilgisi olmak üzere toplam 120 sorudan oluşmaktadır. Sınavın toplam süresi de 135 dakikadır. Yani soru başına verilen ortalama süre 1 dakikadan biraz fazladır (67,5 saniye). Bu, "her soruyu 1 dakikada çözmelisiniz" demek değildir. Bazı sorulara daha fazla zaman ayırırken, bazı soruları da daha hızlı yaparak denge kurmanız yeterli olacaktır.

Sınava en iyi bildiğiniz bölümden başlamanızı tavsiye ederim. Bildiğiniz bölümden başlamanın 2 önemli avantajı vardır: Birincisi ilk sorular size daha kolay gelen bölümden olacağından, üst üste birkaç soru çözerek sınava moralli başlamış olursunuz. İkincisi de olası bir rahatsızlanma sebebiyle sınavı erken bırakmak durumunda kalırsanız, o ana kadar çözdüğünüz sorulardan hem soru adedi, hem de doğru yanıt yüzdesi olarak daha iyi bir sonuç almış olursunuz.

Sınavla ilgili bilmeniz gereken ilk şey, aynı bölümdeki tüm soruların eşit puan kazandırdığıdır. Bir soru zor diye daha fazla puan alamazsınız. Çok yaratıcı bir yolla çözdünüz diye de madalya vermezler. Nihayetinde cevap kağıdına doğru şıkkı işaretleyip işaretlemediğinize bakılır. Bu yüzden, sonuç odaklı gitmek ve gereksiz yollarla zaman kaybetmemek gerekir.

Sınavda hangi bölüme ne kadar zaman ayrılması gerektiğiyle ilgili kesin kurallar koyulamaz. Bu biraz da öğrencinin derslere yatkınlığıyla ilgilidir. Ancak, yaklaşık sürelerden bahsedebiliriz. Türkçe ve Sosyal soruları için ortalama 45-50 saniye, Matematik ve Fen Bilgisi soruları için de 70-75 saniye normal kabul edilebilir.

Benim önerim toplamda Matematik için 45, Fen için 23, Türkçe için 40, Sosyal için de 18 dakika kullanılmasıdır (Türkçe'de paragraf soruları olduğu için soru başına Sosyal'den biraz fazla). Böylelikle 9 dakika da zaman arttırmış oluyoruz. Her bölüm için 3 dakika uzatma kullanabilirsiniz. Örneğin Matematik yetişmediyse 45 yerine 48 dakikaya, Türkçe yetişmediyse 40 yerine 43 dakikaya uzatmak gibi. Eğer ilk 3 bölümün tamamında uzatmaları kullandıysanız, en sona bıraktığınız bölümü zamanında bitirmek için tüm dikkatinizi vermelisiniz ve bu bölümü ayırdığınız sürede bitirmeye çalışmalısınız. Eğer uzatmaları kullanmadıysanız sınavın sonunda en az 9 dakika artırmış olacaksınız. Bu süreyi de boş kalan ya da tereddütlü olduğunuz sorularınıza bakmak için kullanabilirsiniz.

Asla sınavdan erken çıkmayın. Ortaokuldayken dershane hocam, "Mümkünse sınavdan en geç çıkan siz olun" derdi. Sınav sonucunuzu sınavdan önce kaç bin tane soru çözdüğünüz değil, sınav esnasında kaç soruyu doğru çözdüğünüz belirleyecek. Sınavdan erken çıkarak şov yapmaya çalışmayın. Torunlarınıza anlatmak için üniversite yıllarınızda daha heyecanlı anılarınız olacak, hiç merak etmeyin.

Normal şartlarda sınav kitapçığınızın her sayfasında 4 soru yer alır. Dershane denemelerinde ise bu sayı genelde 6'dır. Bölümleri belli bir sırayla, aynı bölümdeki soruları da sayfa sayfa çözmek iyi bir yöntemdir. 2 matematik çözüp, 5 Türkçe yapıp, sonra 3 Sosyal çözmeyi deneyeyim demekse berbat bir yöntemdir. Odaklanmanızı engeller, temponuzu düşürür.

Sınava hangi bölümden başlayıp, hangi sırayla gideceğinize sınavdan önce karar vermiş olun. Bu sıralamayı da mutlaka daha önce deneme sınavlarında deneyin. Hatta son sınıfta hep belirlediğiniz sıralamaya sadık kalın. Yeni taktikler keşfetmeye uğraşmayın. Diyelim ki Matematik bölümünden başladınız. İlk sayfadaki 4 soruyu, istediğiniz sırayla çözün. Soruları aynı sırayla çözmek zorunda değilsiniz. Hangisi kolayınıza geliyorsa önce onu çözün. Sayfayı bitirdiğinizde işaretlediğiniz 4 soruyu cevap anahtarına soru numaralarını dikkatlice kontrol ederek geçirin.

Tüm soruları sınavın sonunda tek seferde cevap kağıdına geçirmek, kötü bir yöntemdir. Kaydırma riskini artırır. Kaydırma yapmak bir başarısızlık bahanesi değildir, olsa olsa düşük zeka seviyesi göstergesidir. Ayrıca, tüm soruları sınav sonunda cevap anahtarına geçirmeye kalkarsanız süreniz bitebilir ve siz cevaplarınızı geçiremeden cevap kartınızın elinizden alındığını görebilirsiniz. Bir de her sayfanın sonunda cevaplarınızı cevap kağıdına geçirmeniz size bir nefes alma ve özgüven tazeleme fırsatı verecektir. Her soruyu tek tek çözüp, her seferinde cevap anahtarına geçirmekse dikkat ve zaman kaybettirir.

Sınavda zaman elbette ki önemlidir ancak hastalık derecesinde saplanıp kalmayın. İkide bir saate bakmayın. 15-20 dakikadan daha sık aralıklarla saate bakmanızı tavsiye etmem. Her bölümü bitirdiğinizde ise mutlaka saate bakmalı ve derin bir nefes almalısınız. Çok yorulduysanız, gerekiyorsa 1-2 dakikayı geçmemek koşuluyla sınav kitapçığınızı kapatıp dinlenebilirsiniz. Bunu bir zaman kaybı olarak görmeyin. Bu dinlenmeleri de sınav boyunca en fazla 2 kez yapın, daha fazlası dinlenmeye değil, kaytarmaya girer.

Ortalama soru çözme hızınızı bilmiyorsanız, evde her dersten 20 soruluk birer testi süre tutarak çözmeyi deneyin. Zaman problemi sınavın bütününden ziyade, bölümlerle ilgilidir. Sınavlarda da hangi bölüme ne kadar zaman ayırdığınızı not alın. Böylelikle yukarıda verdiğim referans sürelerle karşılaştırarak hangi bölümde zamanla ilgili sorun yaşadığınızı görmüş olursunuz. Yazımın başında da belirttiğim gibi ortalama süre her sorunun o kadar saniyede yapılması anlamına gelmez. Bir bölümdeki sorulara ortalama 1 dakika verdiyseniz hedef 40 soruyu 40 dakikada çözmektir. Bir soruyu 10 saniyede, bir sonrakini 110 saniyede çözmüş olmak normaldir. Her soruyu aynı sürede çözmek zaten mümkün değildir.

Sınavda hızlanmanın en etkili yolu sınavdan önce çok soru çözmektir. Bir konuyla ilgili çok sayıda soru çözdüğünüzde o konuyla ilgili çıkan bir soruyu sanki daha önce çözmüş hissine kapılır ve kolaylıkla yapabilirsiniz. Çünkü daha önce yaptığınızı bilirseniz kendinize güveniniz artar. Çözüm yolunu da bildiğiniz için hızlı çözmeniz mümkün olur. Bu biraz da sezon başı antrenman yapmış sporcuların sahada çok koşarken, antrenmansız sporcuların dayanıksızlıktan dillerinin dışarı çıkmasına benzer.

Kitle sınavları içerisinde sınav süresini yetiştirmenin en zor olduğu sınav ALES kabul edilir. ÖSS'de Türkiye 37.si, ALES'te de Türkiye 11.si oldum. Yani süreyle ilgili bir sıkıntı yaşamadım. En doğru çözme tekniği benimkidir demiyorum ama denenmiş ve başarılı olmuş bir teknik olması sebebiyle son bölümde de soru çözme tekniğimi anlatmak istiyorum. Baştan demiştik, zamanla ilgili öncelikli hedefimiz "sınav bittiğinde tüm soruları okuyabilmiş olmak"olmalı. Turlama tekniği gibi farklı tabirler var. Yöntem güzel de çağrışım sanki soruları birkaç kez çözmek gerektiğini söylüyor. Kabul edelim ki kimseye sınavın sonunda 50-60 dakika zaman kalmıyor. Kalan süremiz genelde 10-15 dakikadır. Bu nedenle sorulara nasıl olsa yeniden çözeceğim diye değil, "mümkünse" bir seferde halledeyim bu soruyu diye bakmak gerekir.

TYT'de 120 soru için 135 dakikamız olduğunu söyledik. Yani her soruya ortalama 67,5 saniye verdik. Soruları çözerken, çözüme yaklaşamadıysanız hiçbir soruya 3 dakikadan fazla (AYT için 5 dakikaya kadar çıkabilir) kafa yormayın. Bunu da kronometreyle tutamazsınız elbette ki. Söylemek istediğim hiçbir soruya takılıp kalmayın. Bir soruyu hiç çözemediyseniz kitapçığınızda soru numarasını daire içine alın. 360 derecelik tam daire soruyu boş bıraktığınızı göstersin. Eğer soruyu çözdüyseniz ama tam emin olamadıysanız yine de işaretleyin. Eğer tereddütünüz çok büyükse soru numarasını büyük bir yay içine alın (mesela 270 derecelik). Soruyu çözdünüz ama içinizde ufak bir şüphe kaldı. Küçük bir yay çizin (mesela 60 derecelik). Sınavın sonunda da tekrar yaparken en tereddütlü olduğunuz sorudan (yani en büyük çember parçasından) başlayarak en az tereddütlü olduğunuz soruya doğru yeniden çözmeyi deneyin.

Sorular bitti, vaktiniz bitmedi. Hani oldu da tüm soruları yaptınız, hiç tereddütünüz de yok diyelim. Her şeyden eminsiniz, tam puanlık cevap anahtarı hazırladınız. Yine de bırakmayın sınavı. 2 dakika dinlenin, kalan 5-10 dakika.. neyse, yeniden çözün.

AYT sınavındaysa soru sayıları biraz daha farklı. Matematik, Fen, Türk Dili ve Edebiyatı ile Sosyal Bilimler'in her birinde 40'ar soru yer alıyor. Tercih yapacağınız branşa göre çözmeniz gereken 2 testteki toplam 80 soru için 180 dakika gibi geniş bir süre var. Yani AYT'de soru başına düşen ortalama süre 2 dakika 15 saniye. TYT için yazdığım zaman dağılımlarını kendi temponuza göre AYT'ye uyarlayabilirsiniz. 

Kaygıyla ilgili meşhur söz, zaman kaygısı için de aynen geçerli: Kaygının azı yarar, çoğu zarar. Zaman sorununu aşmak için sınav öncesi hazırlığınızı çok soru çözerek yapmalı, sınavda da konsantrasyonunuzu yüksek tutmalısınız. Yukarıda saydığım küçük tüyolarla da bu sorunu ortadan kaldıracağınıza inanıyorum.

Bu yazımda sınavda zamanı etkin kullanmayı anlattım. Ancak, zaman yönetimini daha kapsamlı ele almak gerekir. Sınava hazırlık sürecinde de zaman yönetimiyle ilgili yapabileceğimiz pek çok şey var. Günlük, haftalık ve aylık programlar yapmamız ve zamanımızı çalan şeylerin önüne geçmemiz gerekir. Bu konularda da profesyonel bir zaman yönetimi eğitimi almak ömür boyu işimize yarayacak alışkanlıklar kazanmamızı sağlayacaktır.

12 Ekim 2012 Cuma

2012 Tıp Fakülteleri Taban Puanları


SıraÜniversite AdıProgramın AdıTaban P.
1Şifa ÜniversitesiTıp Fakültesi546,21566
2Koç ÜniversitesiTıp Fakültesi543,41052
3Fatih ÜniversitesiTıp Fakültesi541,54446
4İstanbul ÜniversitesiCerrahpaşa Tıp (İng.)536,87643
5Hacettepe ÜniversitesiTıp (İngilizce)535,74183
6Hacettepe ÜniversitesiTıp531,02755
7Yeditepe ÜniversitesiTıp Fakültesi529,91103
8İstanbul ÜniversitesiCerrahpaşa Tıp517,91975
9Mevlana ÜniversitesiTıp Fakültesi516,15680
10Bezmi Alem ÜniversitesiTıp Fakültesi516,02798
11Marmara ÜniversitesiTıp Fakültesi (İngilizce)514,27837
12Ankara ÜniversitesiTıp Fakültesi513,87482
13Ege ÜniversitesiTıp Fakültesi513,18456
14Medipol ÜniversitesiTıp Fakültesi512,87915
15Acıbadem ÜniversitesiTıp Fakültesi (İngilizce)511,01922
16Gazi ÜniversitesiTıp Fakültesi510,48805
17Gazi ÜniversitesiTıp Fakültesi (İngilizce)510,40122
18Başkent ÜniversitesiTıp Fakültesi509,11948
19Bilim ÜniversitesiTıp Fakültesi508,55033
209 Eylül ÜniversitesiTıp Fakültesi507,77201
21Yeni Yüzyıl ÜniversitesiTıp Fakültesi506,16108
22Yıldırım Beyazıt Üni.Tıp Fakültesi505,92659
23Uludağ ÜniversitesiTıp Fakültesi504,11539
24Yıldırım Beyazıt Üni.Tıp Fakültesi (İngilizce)503,37525
25Osmangazi ÜniversitesiTıp Fakültesi502,48412
26Akdeniz ÜniversitesiTıp Fakültesi501,89978
27Ufuk ÜniversitesiTıp Fakültesi501,59120
28Maltepe ÜniversitesiTıp Fakültesi501,26881
29Çukurova ÜniversitesiTıp Fakültesi501,01220
30Kocaeli ÜniversitesiTıp Fakültesi499,53447

* Vakıf üniversiteleri için belirtilen taban puanlar, tam burslu programların taban puanlarıdır.

Günde Kaç Soru Çözmeli?

Öğrencilik yıllarımda etrafımda hep duyardım: Filancı dershanede herkese günde 500 soru çözdürüyorlarmış, filancı öğrenci günde 1000 soru çözmezse gözüne uyku girmiyormuş, filancının rekoru 2000'miş, filancının filancısı kalemsiz silgisiz 2500 soru çözmüş..

Peşin söyleyeyim: Ben hayatımda hiçbir gün 500 soru çözmedim. 500 soru çözmek normal değildir, iyi de değildir. Eğer sırf çok çözmüş olmak için hep bildiğiniz kolay soruları çözüyorsanız zaten pek bir faydası olmaz. Bir günde en fazla olsun olsun 300 soru çözmüşümdür. O da ya birdir ya iki. Genelde günde 100 soru, çok tempolu çalışıyorsam 150 soru çözerdim. Hiç soru çözmediğim günler de olurdu. Bu konuda saplantılı olmaya gerek yok ama belli bir disipline gerek var.

Eğer üniversite sınavına hazırlanıyorsanız tek nihai amaç vardır, o da sınavda en yüksek puana ulaşmak. Dolayısıyla bütün çalışmalarınızı, programlarınızı bu amaca göre belirlemeniz gerekir. Bu hedef doğrultusunda önce sağlık; sonrasında da bazen konu çalışmak, bazen soru çözmek, bazen motivasyon, bazen rehberlik, bazen de dinlenme gerekir. Sadece konu çalışarak başarılı olunamayacağı gibi, sadece soru çözerek de başarılı olmak mümkün değildir. Soru çözmeye geçmeden önce konuyu yeterince çalışmış olmak gerekir. Konuyu çalıştıktan sonra istediğiniz kadar çok soru çözebilirsiniz.

Programınızı yaparken, sadece soru adedine odaklanırsanız yeterli gelişimi gösteremezsiniz. Eksik olduğunuz konulara çalışmak için de mutlaka zaman ayırmalısınız. Ayrıca, soru çözerken salt soru sayısına bakmak da yanıltıcı olabilir. Çözdüğünüz soruların niceliği kadar niteliği de önemlidir. Her konunun ilk testlerini çözer, daha zor testlerine bakmazsanız yine gelişiminiz sınırlı kalır.

Diyelim bir günde 100 soru çözmeyi planlıyorsunuz. Fazla dağılmamak adına her gün için bir ana ders belirlemekte fayda vardır. Ama tüm gün aynı dersi çalışmak da sıkıcı olacaktır. Benim önerim şöyle: Farzedelim ki 20 soruluk 5 test çözerek 100 soruyu tamamlamayı planladınız. Bugünkü ana dersiniz Fizik olsun. Tek bir konu çalışın. Örneğin Ağırlık Merkezi. Bu konuyla ilgili seviyesi giderek zorlaşan basit, orta ve zor olmak üzere 3 test çözün. 60 soru oldu. 1 testi o hafta içerisinde çalıştığınız bir konuyu tekrar etmek için çözün. Örneğin 3 gün önce Geometri'de Kenarortay çalışmıştınız. O konudan zor bir test çözün. Son olarak da tüm dersleri içeren ve bütün olarak çözdüğünüz genel bir soru bankası içinden canınızın istediği herhangi bir dersin testini çözün. Hem sıkılmamış, hem kendinizi verimli şekilde geliştirmiş olursunuz.

11 Ekim 2012 Perşembe

Emin Olmadığın Soruyu Boş BırakMA

Beni hayatımda hiç tanımadığım bir öğrenciyle bir odada 2 dakika yalnız bıraksanız ona söyleyeceğim ilk şey "bir seçenek bile net olarak elediysen, sakın boş bırakma" olurdu.

Test sınavlarında bilmediğiniz soruyu boş bırakmalı mısınız? Bu konuda her kafadan farklı bir ses duyabilirsiniz. Ne yazık ki çok saygın bildiğimiz bazı yayınevlerinin kitaplarında bile "bir sorudan emin değilseniz, boş bırakın" yazdığını görebilirsiniz. Bense bu yazacaklarımı hayatı boyunca sayısız test sınavına girmiş ve Anadolu Lisesi, Fen Lisesi, ÖSS, ÖYS, LES, Öz-De-Bir gibi çoğuna 1 milyonun üzerinde öğrencinin katıldığı tüm sınavlarda ayrı ayrı Türkiye derecesi yapmış; Boğaziçi Üniversitesi'ne Türkiye 37.si olarak girmiş, Lisans Üstü Eğitim sınavında da tam puan almış biri olarak yazacağım.

Önce "bilmediğin" ne demek, buradan başlayalım. Cevaptan mı emin değilsin, konu hakkında hiç mi fikrin yok, seçenek eledin de karar mı veremedin?.. Bir kere bunu ayırmak lazım. Eğer ki soru hakkında hiçbir fikriniz yoksa, ancak bu durumda soru boş bırakılabilir. Yalnız boş bırakılabilir derken fayda sağlar demiyorum. Ne fayda sağlar, ne zarar ettirir. Eğer soru hakkında en ufak net bilginiz varsa işaretlemekten korkmayın.

Birazdan detaylarıyla açıklayacağım. Öncelikle hurafelerden konuşalım: Sınavdan sonra birçok öğrencinin "ah! keşke bu soruyu boş bıraksaydım, attım tutmadı, ne zaman 2 seçenek arasında kalsam hep yanlış olanı işaretliyorum, zaten benim hiç şansım yok, bir daha atarsam iki olsun.." gibi sözleri sıkça kullandığını duyarsınız. "Benim zaten şansım yok" sözü hurafeden başka bir şey değildir.

Öğrencilerin böyle düşünmesinin temel sebebi şudur: Öğrenciler, okuldaki bir yazılıdan ya da herhangi bir test sınavından çıktığında cevaplarını kontrol edenler ve etmeyenler olarak ikiye ayrılır. Yaygın tabirle birinci gruptaki öğrencilere ilgili öğrenci, ikinci gruptakilere de ilgisiz öğrenci diyebiliriz. Birinci gruptaki öğrenciler ne yapar? Yapamadığı soruları tespit eder ve bunların doğru cevaplarını öğrenmeye çalışır. Yani gelişime açıktır. Ama sınavdan sonra doğru işaretlediği soruları da ego olsun diye tekrar çözmeye kalkan üçüncü bir grup yoktur. Yanlış yaptığınız soruları tekrar çözerken bazı sorularda doğal olarak kendi kendinize "Ah! 2 seçenek arasında kalmıştım, tutmamış" dersiniz. Peki doğru yaptıklarınız içinde kaç tane 2 ya da 3 seçenek arasında kalıp tutturduğunuzu biliyor musunuz? Bilemezsiniz, çünkü doğru işaretlediğiniz soruları tekrar çözmediniz. İşte bu yüzden 2 ya da 3 seçenek arasında kalınca hep yanlış işaretlendiği kanısı oluşur.

Bir diğer sebep daha var: Hani fıkralarda iyi not alınca "ben aldım", kötü alınca "hoca verdi" denir ya. Burada da benzer bir durum var. Yanlışa bahane bulmak isteriz. Şanssızlıkla açıklamak kolayımıza gelir. "Aslında ben doğru yapacaktım da, şansım tutmadı" demek içimizi rahatlatır. Bu yüzden de şanssızlık bahanesinin arkasına çokça saklanıyoruz.

Öğrencilerim şunu da çok sorar: "Hocam, emin olmadığım soruyu işaretledim. Peki ya yanlış çıkarsa?" Önce şunu hatırlatmakta fayda görüyorum. Boş bıraktığınız sorudan 0 (yazıyla SIFIR) puan alırsınız. Boş bırakarak soruyu atlatmış olmuyorsunuz, soruya karşı mağlubiyeti kabullenmiş oluyorsunuz. Elbette ki soruyu yanlış işaretlerseniz o sorudan "- net" almanız olası. Ancak, bir doğrunun getirisiyle, bir yanlışın götürüsü tartılamayacak kadar farklı. Rakamları birazdan konuşacağız.

İki seçenek arasında kaldığımızda o soruyu doğru işaretleme olasılığımız %50'dir. Diyelim ki emin olmadığımız soruyu işaretlemiyoruz. Peki işaretlemek için ne kadar emin olmalıyız? %80 yeter mi, %99 iyi midir, yoksa illa ki %100 mü emin olmalıyız? Eğer %100 emin olmadan işaretlenmesin diyorsanız, çok iyi öğrencilerin dahi cevap anahtarlarının yarısından fazlasını boş bırakması gerekir. %100 emin olmak fazla iddialı olur. Adım gibi eminim demektir. Kaç soruyu "adım gibi eminim" diyerek cevapladığınızı düşünün. Yok eğer %90 emin olmak iyidir, %50'ye işaretlemem diyorsanız niye %90 da, %37,2 değil? Hesapladınız mı, ölçtünüz mü, biçtiniz mi? Bir nedeni olmalı. Mantık, birazdan açıklayacağım tablolar gereği de %50 doğru bildiğiniz bir soruyu işaretlemeyi gerektirir.

Şimdi anlatacaklarımı 4 seçenekten seçmeli sınavlar için de yapabilirsiniz. Lise düzeyindeki sınavlar 5 seçenekten seçmeli olduğuna göre ben de tablomu buna göre oluşturacağım. Öncelikle şöyle bir varsayımda bulunalım. 180 sorulu bir sınav olsun. Soru kitapçığını hiç açmadığınızı varsayın. Hiçbir soruyu görmediniz. Elinize sadece cevap kağıdını alın ve tüm cevapları atın. İster tüm sorulara A deyin, isterseniz kilim motifi döşeyin, isterseniz ortaya karışık yapın ama her soruya bir seçenek işaretleyerek cevap kağıdını doldurun.

Her bir soru için doğru cevaplama olasılığınız 1/5'tir (bkz. 8. sınıf Olasılık). 180 soruyu attığınızda 180 x 1/5 = 36 soruya doğru yanıt vermeniz beklenir. Bunun adı beklenen değerdir (expected value). Anlamı da şudur: İlla öyle olacak diye bir kural yoktur ama olması muhtemeldir, normal olandır, beklentinin karşılığıdır. 180 sorunun tamamı yanlış olamaz mı? Mümkün. Ama 180 sorunun tamamının doğru olması da mümkün. Buradaki dağılım (distribution) Lise müfredatını aştığı için şöyle özetleyelim. 36'nın üzerinde doğru yapma olasılığı ile 36'nın altında doğru yapma olasılığı eşittir. Beklenen değer ise 36'dır. Bu durumda tablodan da görebileceğiniz gibi 180-36= 144 yanlışımız var. 4 yanlış da 1 doğruyu götürdüğüne göre 144 yanlış 36 doğruyu götürür ve 36-36=0 netimiz kalır. Bunun da adı beklenen net'tir. Yani hiçbir karımız olmadı, ama hiçbir zararımız da olmadı. O zaman soru hakkında hiçbir fikrimiz yoksa o soruyu işaretlemenin bir faydası görünmüyor ama zararı var da diyemeyiz. Bir miktar risk almış oluruz sadece. +1, +2 net ya da -1, -2 net de olabilir. Ama olasılıklar eşit.

Gelelim esas konumuza. Yani seçenek elediğimiz durumlara. Aşağıdaki tabloda da yer aldığı üzere tüm sorular için 1 seçenek elediğimiz duruma bakalım. Yine soru kitapçığını hiç açmamış olalım ve biri kulağımıza gelip örneğin "Hiçbir sorunun cevabı A değil" demiş olsun. Biz tüm soruları diğer 4 seçenek arasından atalım. Bu sefer doğru bilme olasılığımız 1/4. 180 sorudan beklenen doğru sayısı 45, yanlış 135; net de 11,75 olur. Eğer 2 seçenek elemişsek 3 şık arasından doğru bilme olasılığımız 1/3, beklenen doğru 60, yanlış 120; net de 30 olur. Son olarak en sık karşılaştığımız duruma bakalım. Yani 2 seçenek arasında kalma durumu. Tüm sorularda 2 seçenek arasında kaldığımızı varsayalım. Hepsini atsak, yarısının tutması beklenir. Yani 90 doğru, 90 yanlış. Netimiz de 67,5 olur.

Kaç Şık Eledik?Soru SayısıDoğru Cevap %'siBeklenen Doğru Beklenen Yanlış 
NET 
Hiç
180
1/5 (%20)
36
144
0
1
180
1/4 (%25)
45
135
11,75
2
180
1/3 (%33,3)
60
120
30
3
180
1/2 (%50)
90
90
67,5

Bu tablo da gösteriyor ki beklenen değerler itibariyle bir seçenek bile elediğiniz tüm durumlarda + netler kazanmanız bekleniyor. Tabii ki bu katkı kaç soruda birkaç seçenek arasında kaldığınıza göre şekillenir. Ama tüm sorularda 2 seçenek arasında kalsanız 67,5 net fazla yapmanız anlamına gelir ki, 1 netin bile büyük önemi olan bir sınavda bu sayının ne kadar önemli olduğunu takdir edersiniz.

Unutmayalım ki, 1 doğrunun getirisi 1 nettir. 1 yanlışın götürüsü ise 0,25, yani dörtte biri. Bu yüzden yanlış yapmaktan bu kadar korkmaya gerek yok. Boş bırakmaktan korkun, çünkü onun da getirisi 0 net. Ben hayatım boyunca hiçbir test sınavında hiçbir soruyu boş bırakmadım. Elbette ki bu durum her soru hakkında az çok bir fikrim olmasıyla da ilgiliydi. Size önerim ise bir soru hakkında hiçbir fikriniz yoksa boş bırakabilirsiniz ama bunun dışında eğer bir seçenek size %1 bile daha yakın geliyorsa o soruyu işaretlemeniz akılcı olacaktır.

9 Ekim 2012 Salı

2012 Koç Üniversitesi Tam Burslu Mühendislik Taban Puanları

ÜniversiteProgramın AdıTaban Puan
KoçElektrik-Elektronik Mühendisliği540,41210
KoçEndüstri Mühendisliği538,58304
KoçBilgisayar Mühendisliği535,96914
KoçMakine Mühendisliği533,79239
KoçKimya-Biyoloji Mühendisliği518,29937

2012 LYS Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik Taban Puanları

ÜniversiteProgramın AdıTaban Puan
BoğaziçiElektrik-Elektronik Mühendisliği539,98986
BoğaziçiEndüstri Mühendisliği536,02197
BoğaziçiBilgisayar Mühendisliği527,24925
BoğaziçiMakine Mühendisliği522,09428
Boğaziçiİnşaat Mühendisliği505,77055
BoğaziçiKimya Mühendisliği485,78564

Fiziğe Nasıl Çalışmalı?

Fizik dersi vereceğim öğrencilerime ilk derse başlamadan önce Fen derslerine bakışını sorarım. Aldığım cevap genelde "Biyoloji ile Kimya'yı yapıyorum da Fizik'te çok zorlanıyorum" oluyor. Öğrencilerimin denemelerdeki netlerine baktığımda ise çoğunlukla durumun tam öyle olmadığını, bazen Fizik netlerinin diğer Fen netlerinden fazla olduğunu görüyorum. Aslında "Fizik'te zorlanıyorum"dan kastedilen çoğu zaman "Fizik'ten korkuyorum" oluyor.

Biyoloji ve Kimya soruları büyük ölçüde bilgiye ve bir miktar da bu bilgilerin yorumlanmasına bağlı. Fizik sorularında ise bilginin yanısıra genellikle temel matematik bilgisi gerekiyor. Çok basit matematik işlemlerine gerek duyulmasına rağmen öğrencinin gözü korkuyor. Biyoloji sorusunu okuduğunda biliyorsa işaretliyor, bilmiyorsa geçiyor. Fizikte ise bilip bilmemesinden bağımsız olarak daha soru üzerinde uğraşmadan ürküyor. Çünkü hiçbir fizik sorusu bir bakışta cevaplanamaz.

Birçok fizik kitabının girişinde "Fizik için gerekli Matematik" diye bir bölüm vardır. Burada oran-orantı, sıralama, basit alan, hacim hesaplamaları gibi Fizik'te ihtiyaç duyabileceğiniz temel matematik bilgilerinin özeti yer alır. Eğer Matematik'le ilgili endişeniz varsa önce bu bölümden başlamanızda fayda var. 

Fizik dersine çalışırken programı iki aşamalı yapmak gerekir. Bunun nedeni birinci aşamadaki soru yaklaşımıyla, ikinci aşamadaki soru yaklaşımlarının birbirinden oldukça farklı olması. Şimdi TYT'ye bakalım: TYT kapsamındaki fizik soruları yaklaşık 20 farklı konuyu kapsamaktadır. Bu konuları vektör, kuvvet, basit makinalar, ağırlık merkezi, doğrusal hareket, iş ve enerji, kütle, hacim, özkütle, basınç, kaldırma kuvveti, genleşme, ısı ve sıcaklık, elektrostatik, elektrik akımı, manyetizma, ışık, mercekler ve aynalar ile ses olarak sayabiliriz.

Ortaokuldan yeni mezun başarılı bir öğrenciye sorarsak bu konuların hemen hepsini iyi bildiğini söyleyecektir. Burada belki ağırlık merkezi ve manyetizma konuları daha liseye yönelik görünüyor. Ancak, TYT seviyesinde çıkabilecek bir manyetizma sorusunun da tabii ki temel düzeyde bir soru olacağını söylemek gerekir. Fizik konuları da tıpkı geometri gibi basit birkaç formülden oluşur. Örneğin Kütle-Hacim-Özkütle ilişkisini anlatan "m=d.v" gibi. Ama Fizik'te kavramları anlamak, her zaman formülden önce gelir. Özkütle'nin ne demek olduğunu anlayamadan isterseniz 100 tane formül ezberleyin, bir işe yaramaz. Ama kavramı anladığınızda çoğu zaman formüle bile ihtiyaç duymazsınız. Hatta formülü bile kendinizin çıkartabileceği durumlar olduğunu göreceksiniz.

Kısaca, TYT konuları ortaokul (ve Lise1'de de tekrar edilen) müfredatını içerdiği için az çok zaten bildiğiniz konular. Bu durumda yapılması gereken, konuları hızlıca tekrar edip, test çözmek ve seviyenizi görmek. Eksik olduğunuz konular üzerinde tekrar çalışın. Eğer bir konuyla ilgili testte %80'lerde doğru cevap veremiyorsanız, mutlaka konuyu tekrar çalışın. Eğer sadece belli soru tiplerinde zorlanıyorsanız, o zaman da o soru tipleriyle ilgili farklı kaynaklardan da soru çözün.

Bütün TYT konularını çalıştıysanız bir genel deneme sınavı alın ve sadece Fizik kısmını çözmeyi deneyin. Eskiden Fizik soru sayısı Fen bölümünde belirgin şekilde diğer derslerden fazlaydı. Artık bu makas yok. Şu an TYT'de 14 Fizik sorusu var. Tabii ki başarı görece bir kavramdır ancak genel bir bakışla 0-5 doğrunuz varsa tüm konuları mutlaka baştan çalışmalı, 6-9 doğrunuz varsa temeli oluşturduğunuzu bilerek Fizik korkunuzu üzerinizden atmalı ve konuları temel düzeyde değil de daha detaylarıyla çalışmalı, 10-12 doğrunuz varsa sadece yanlış yaptığınız soruların konularını belirlemeli ve eğer sürekli aynı konulardan yanlış yapıyorsanız o konuları tekrar çalışmalı, eğer 13-14 doğrunuz varsa da kendinize çikolata almalısınız :)

Gelelim AYT'ye. TYT'deki konu başlıklarını verirken biraz altbaşlıklara kadar inmiştim. AYT'yi de bu şekilde kırmaya kalkarsam konu sayısı 50'ye kadar çıkabilir. Ancak ana hatlarıyla söylemek gerekirse AYT kapsamında 4 ana konu var:

1. Hareket ve bağlı konular (Harmonik, Düzgün Dairesel, Eğik Atış, Keppler..)
2. Elektrik ve bağlı konular (Elektrik Alan, Kondansatör, EMK, Eşdeğer Direnç..)
3. Manyetizma ve Bağlı Konular (Elektromanyetik İndüksiyon, Alternatif Akım, Elektromanyetizma..)
4. Atom Fiziği (Nükleer Fizik, Dalgalar, Işık Teorileri..)

Başka bir deyişle, Lise1, Lise2, Lise3 ve Lise4 fiziği. Bu 4 başlığı, 4 ayrı ders gibi çalışmanızı öneriyorum. Yani programınızı yaparken bugün Fizik çalışacağım diye değil de bugün hareket çalışacağım ya da elektrik çalışacağım diye düşünmek daha verimli olabilir. Çünkü bütününe baktığınızda Fizik gerçekten korkutucu görünüyor ama parçalara bölerek çalıştığınızda anlaşılmayacak bir konu yok.

Genellikle aynı konudaki formüller birbiriyle bağlantılıdır. Bu yüzden öğrenmesi ve akılda tutması kolaydır. Fizikteki soru çeşitliliği azdır. Genellikle aynı konuyla ilgili farklı kitaplardaki sorular birbirine benzer. Fizik sorularının çözümünde matematiğe ihtiyaç duyma oranı çoktur ama çözüm için gerekli matematik seviyesi düşüktür.

AYT Fen Bilimleri sınavında Fizik'ten 14 soru sorulmaktadır. Soru sayısının azlığı, fazladan yapacağınız 1 sorunun sonucunuza çok daha fazla katkı sağlayacağı anlamına gelir. Bu nedenle, Fizik'te çok başarılı olacağınızı düşünmeseniz bile sakın dersi boş vermeyin. 4 konumuz var dedik. İki tanesine odaklansanız 7 net yapabilirsiniz. Ne kadar çalışırsanız, onunla orantılı olarak netlerinizi artırma fırsatınız var. Öğretmen olarak en inanmadığım cümleler şunlardır: "Ben Fizik dersini yapamam. Elektrik konusunu zaten anlayamam..". Aslında bu cümlelerin anlamı "Ben uğraşmak istemiyorum"dur. Diğer dersleri yapabiliyorsanız fiziği de yapabilirsiniz. Ama öğrenmek emek ister, terlemeyi göze almak gerekir.

Fizik özel ders

8 Ekim 2012 Pazartesi

Dershane mi Özel Ders mi?

Bir süredir hükümet kanadından yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı gibi bir döneme damgasını vuran dershaneler, önümüzdeki yıldan itibaren mevcut şekilleriyle hizmet veremeyecek. Elbette ki bu konu çok farklı yönleriyle tartışılabilir. Ancak, ben bu karardan bağımsız olarak dershanelerin, talep açısından son yıllarda yaşadığı süreci ve özel dersin kaçınılmaz hale gelişini ele almak isterim.

Yaklaşık 25 yıldır birçok aile için çocuklarını iyi bir üniversitede okutabilmek, hayattaki en önemli amaç haline dönüştü. Bu dönemde de pek çok dershane açıldı. Kimi marka oldu, daha da büyüdü; kimi tutunamadı, kapanmak zorunda kaldı. Neredeyse çocuğunu dershaneye göndermeyen aile kalmadı. Bana göre dershaneler, eğitim açısından olmasa da üniversite sınavında başarılı olma anlamında gençlere önemli bir destek sağladı. Ama son 5 sene içinde dershanelerde gözle görülür bir değişim yaşandı.

Ben ilkokuldayken 70 öğrencili bir sınıfta okumuştum. 80'li yıllar için normal olan bu sayıya bugün rastlandığında gazetelere haber oluyor. Özel okullarda üst sınır 30. Devlet okullarında da yeni derslikler açılarak sınıf mevcutlarının azaltılması konusunda bir çaba gösteriliyor.

Ortaokulu Anadolu Lisesi'nde 36, liseyi ise Fen Lisesi'nde 24 mevcutlu bir sınıfta okumuştum. Bir dönemin en başarılı okulları olan Anadolu Liseleri'yle, sonrasında bayrağı devralan Fen Liseleri'nin de başarı sırrı biraz da diğer okullara göre düşük kalan bu sınıf mevcutlarında yatıyordu. Ancak, bugün bu sayılar bile yüksek kalıyor.

Eğitim uzmanları kalabalık sınıflarda verimli bir öğretim yapılamayacağı konusunda hemfikir. Bundan 20 yıl önce 70 öğrencili sınıfların olduğu dönemlerde dershanelerin 20-25 kişilik sınıfları öğrencilerin gelişimi açısından büyük bir fırsat sunuyordu. Ancak, eğitim sistemimizdeki hızlı değişim artık 20 kişilik sınıflardaki eğitimi de bir lüks olmaktan çıkardı ve ortaya çıkan bu yeni durum özellikle son 5-6 yıldır artan talep nedeniyle 4-5 kişilik sınıflarda eğitim verilen butik dershanelerin mantar gibi çoğalmasına neden oldu.

Dershaneler kapanmasa bile 20-25 kişilik sınıflardan oluşan klasik dershane anlayışı zaten sıkıntılı bir dönemden geçiyordu. Büyük markalar dışında birçok klasik dershane, kontenjanlarını doldurmakta zorlanıyor ya da mecburen liste fiyatlarının çok altında kayıt yaptırmak durumunda kalıyordu. Çünkü, herkes kendi çocuğunun en iyi eğitimi almasını ister. En iyi eğitim de özel ilgiyle olur. 20 kişilik bir sınıfta tüm  öğrencilerin aynı seviyede olması mümkün değildir. Seviye tespit sınavlarıyla ancak birbirine yakın seviyede öğrenciler bir sınıfta toplanabilir ama bu hiçbir zaman eş seviye anlamına gelmez.

Yine kalabalık bir sınıfta ne öğretmen öğrencisine, ne de öğrenci öğretmenine tam olarak odaklanamaz. Öğrencinin konsantrasyon problemi yaşaması kaçınılmazdır. Daha açık söylemek gerekirse kalabalık sınıfta bütün öğrencilerin dersi pür dikkat dinlemesi mümkün değildir. Bütün bu nedenlerle eğilim daha az öğrencili sınıflardaki özel eğitime, hatta en özel yani bire bir eğitime doğru kaymaktadır.

Bir dönem üniversiteye hazırlıkta hemen her aile çocuklarını dershaneye gönderirken, maddi durumu yeterli aileler de ek olarak özel ders aldırma yoluna gidiyordu. Yani özel ders, dershanenin bir alternatifi değil, destekleyicisiydi. Bugüne gelindiğindeyse dershanelere artık olmazsa olmaz gözüyle bakılmıyor. Birçok aile çocukları için sadece özel dersi yeterli görebiliyor. Önümüzdeki dönemde dershaneler kapanmasa bile ben özel ders alma oranlarının dershaneler seviyesine gelebileceğini düşünüyorum. Çünkü her konuda olduğu gibi eğitimde de artık nicelikten çok nitelik göz önünde bulunduruluyor ve bire bir özel dersin verimine diğer öğretim metotları erişemiyor.